Korku edebiyatında salt şiddet eğilimi gösteren ve “canavar” diye tabir edilen insanların hikâyelerine sıklıkla rastlamak mümkündür. Bunlardan bazılarında şiddet, öykünün temelini oluşturur, bazılarında ise şiddetin sebepleri incelenerek hikâyenin alt metinleri sağlamlaştırılır. Böylece psikanaliz, romana/öyküye derinlik katar.
Fatih DANACI
Doktor Frankenstein’ın ölü bedenlere ait uzuvları bir araya getirerek yarattığı yaratık canavar olarak kabul edilir. Aslında yeni doğan bir bebek gibi masumdur ve sosyalleşme çabaları sonuçsuz kaldığında canavarlaşır (çünkü aradığı sevgidir). Opera’nın Hayaleti de maskesinin arkasına sığınarak Paris Operasında korku salar. Maske takar, çünkü çirkin yüzünü saklar; maske takmadığı yıllarda ise hakir görülmüştür ve bu dışlanmışlık da onu bir operanın dehlizlerinde yaşamaya sevk etmiştir. Güzel ve Çirkin hikâyesinde çirkin olan aslında iyidir. Bu örnekleri arttırmak mümkündür. Ancak ortak bir payda yakalamak da öyle. İşte Dâniş Remzi Korok da dış etkenlerle yaratılan ya da şekillenen kötülüğü bu ortak paydadan çıkararak kullanmış ve iki fasikülden oluşan Yamyam Yusuf serisinde korku edebiyatının kullandığı bu öğeden istifa etmiştir. Vahşice eylemler işleyen birini adalet makamında değil de empati yoluyla sorgulanmasını sağlarken Yusuf adlı karakteri kimi zaman suçlu kimi zaman da masum olarak sunmuştur.
Korok’un yazdığı cümlelerde bazen tiksindiren tasvir ve anlatımlar yer alırken, bazen de korku öğeleri taşıyan (günümüz okuru için olmasa da dönem okuru için geçerli olduğunu düşünüyoruz) kelimeler yer alır. Konu ise isminden de anlaşılacağı üzere yamyamlık yapan bir adamın etrafında şekillenir. İlk kitapta yamyamlık (cannibalism) öğesi yerine Yusuf adındaki bir adamın ölü seviciliğe (nekrofili) varan eylemi anlatılır, yamyamlık ise ikinci kitapta detaylıca işlenir. 1944 yılında İstanbul’da Tecelli Matbaası’nda yayımlanan Yamyam Yusuf serisi bu özellikleriyle on paralık edebiyat geçmişimizde türüne az rastlanan bir eser olma özelliğini taşır. 16 ve 14 sayfalık iki farklı fasikülden oluşan serinin ilk kitabı ise “Ölü Ciğeri Yiyen Adam”dır.
Yamyam Yusuf adındaki Bursalı bir adamın doğuştan gelen çirkinliği ve herkes tarafından dışlanmışlığı kitabın ilk cümlelerini oluşturur. Daha ilk sayfada sonuç bölümüne atıfta bulunulur , kalan sayfalarda ise Yusuf’un eylemlerinin nedenleri diyaloglarla çözümlenir. Yusuf çirkindir . Görünümünden dolayı dışlanmıştır; hakarete uğramış, tehdit edilmiş, kendi ailesi dahil olmak üzere alay edilmiş, dövülmüştür. Bu sebeple dağlarda çobanlık yapmakta ve insanlardan uzak bir yaşam sürmektedir. Diğer çobanlar tarafından da sömürülür. Bir gün hakkını aramak için köy ağasına şikâyet etmek üzere dağdan ayrıldığında fazla uzaklaşamaz ve ilk görüldüğü yerde dayak yer. Aylarca baygın bir şekilde yatar, uyandığında ise yanında bir kız vardır ki, ona hayatında ilk kez şefkat gösteren kişidir. Ancak iyileşmesiyle birlikte o da Yusuf un yanından ayrılır. Yusuf ise kıza âşık olur. Kısa zamanda aşkı herkes tarafından duyulur. Çirkin bir adamla birlikte anılmaktan dolayı rahatsız olan kız ise hakkında çıkan söylentilerden dolayı hasta olur. Hasta olmasına rağmen babası tarafından şiddete maruz kalır ve bir süre sonra da ölür.
Tüm bu süre zarfında ise Yusuf sebep olduğu olaydan dolayı dövülür, hatta kızın ölümünden sorumlu tutulur. Dövüldüğü esnada parça parça doğranarak ciğerinin yenileceği üzerine tehditler savrulur. Ancak Yusuf’u burhana sokan bunlar değildir. Zira sevdiği kız artık ölmüştür. Bu ölüm, kendisiyle yüzleşmesine de neden olur. O ana kadar tüm insanlıktan nefret ediyor olsa da artık kendisinden de nefret etmektedir. Çünkü sevdiği kızın ölümüne sebep olduğunu düşünmektedir. İşte bu düşünce, Yusuf’un korkunç bir suça yönelmesi için gerekli olan katalizör görevini üstlenir.
Kızın defin işleminin ardından mezarını açar ve onunla sevişir . Ve onunla evlendiği gerçeğine kendini inandırır. Zifaf gecesinin ardından ise pişman olur ve bir daha bu eylemi gerçekleştirmez.
Kitap, konusundan da anlaşılacağı üzere aşina olmadığımız bir konuyu ihtiva eder. Yazılı edebiyat tarihimizde korku teması çok az eserde kendine yer bulmuşken Yamyam Yusuf serisi, korku edebiyatının rahatsız edici motiflerini kullanır. Ancak on paralık bir roman olarak özensiz ve çok kötü kabul edilecek bir dile sahip olduğu için ne korkutur ne de istediğini anlatabilir.
Yaşananlar Yusuf’un kendi ağzından okura aktarılır. Anlatılanlar onun için sıradanlaşırken, dinleyen için (okuyan için) farklı ve irite edici bir duyguya neden olur. Yusuf ve onu ziyaret ederek tüm sırlarını dinleyen isimsiz bir adam (muhabir, psikolog ya da emniyet görevlisi olabilir) arasındaki diyaloglar, Yusuf’un vahşi eylemini ve ardında yatan psikolojik etmenleri derinlemesine olmasa bile irdeler (Yusuf, yakalanmasının ardından akıl hastanesine yatırılır ve ziyaret hastanede gerçekleşir).
Aslında Yusuf, fiziki olarak deformasyona uğramış sıradan biridir. Onu Yamyam Yusuf haline getiren ise yaşadıklarıdır, başkalarının ona karşı sergilediği tutumdur. Tetikleyici bir etkenin ardından ise psikopat bir katile dönüşür. Ve daha önceki yaşadıkları, duyduğu hakaretler bilinçaltından çıkarak eylemlerine yansır. Çektiği acıları hafifletmek için intikamı düşünür, ancak korkusu buna engel olur. “Ciğerlerini sökerim, onları çiğ çiğ yerim” diye metafor olarak duyduğu hakaretleri ise içselleştirerek korkularının merkezi haline getirir, en sonunda da korkularını yansıtarak eyleme dönüştürür. (Bu öğe ikinci kitabın konusudur)
Korok, polisiye türde pek çok telif ve çeviri eser vermiş olsa da bu kitapta polisiye edebiyatı anımsatan hiçbir öğeyi kullanmaz. Beş farklı bölümün ardından (Yamyam Yusuf, Korkunç Bir Yüz, Yusuf Anlatıyor:,Yusufun Aşkı, Korkunç Bir Zifaf) sıra dışı diye kabul edilecek kitap sona erer, sonunda ise devam kitabının tanıtımı yapılır:
İkinci Kitap
Ölü Ciğeri Nasıl Yenir?